30 Haziran 2009 Salı

çok küçüktüm bence 10-13 yıl oldu. iki sandalyeyi birleştirip üzerine minder koyup yattığımda, boyumun o iki sandalyenin birleşimi olacak kadar küçük... ama ayaklarım aşağı doğru biraz sarkardı ve buna sinir olurdum.
yıldızlara bakarak uyumayı çok severdim yaz gecelerinde. terasta akşamları oturduktan sonra vakit geçince hep uyumuş taklidi yapıp içeri girmezdim ama herkes bilirdi uyumadığımı. tabiki annemde. birazdan üşüyüp içeri gireceğimi bildiği için bişey demezdi yine öyle bir gece herkes içeri girmişti bense iki sandalyeyi birleştirmiş üzerine minderleri dizmiş sırıtarak gökyüzüne bakıyordum (tam da hatırlyamıyorum aslında)
annem sabahın köründe kalkıp onuda uyandırmayalım diye hep bizi geç yatırırdı. hiç birzaman erken yattığımı bilmem. hep mal gibi okuldan geldikten sonra ödevimi yapmaz gece 12 lerde 1lerde ağlaya ağlaya uyuya uyuya yapardım ödevimi yada annem yapardı galiba bu daha doğru oldu. ha konuya dönelim ben yine işte gece terasta yatarken aklıma televizyonda gördüğüm reklam geldi. reklamda sabah 7 demi sekizdemi ne (yani bana göre erken bi saatte) bi çizgifilm vardı bende onu izlemek istiyordum ama biliyorumki uyanamayacağım. napsam diye düşünürken Allah'ım beni duyuyorsan bir yıldız kaysın dedim ve yıldız kaydı sonra gerçekten çok mutlu olmuştum hem beni duyduğu için hemde yıldız kaymalarına oldum olası çok meraklıyım ondan.neyse bildiğin kaydı işte yıldız sonra içimden dedimki Allah ım beni işte çizgifilm kaçtaysa artk kaçtı hatırlamıyorum beni uyandır dedim ve duyuyorsanmı dinliyorsanmı ne işte oyle bbişey varsa bir yıldız daha kaysın dedim ve yine kaydı ama sonra bidaa kaysın dediğimde kaymamıştı sanırım aslında olayın buraya kadarki kısmı ilginçte bazılarına ilginç gelmeyebilir o gece meteor yağmuru falan vardı diyebilir. gelgelelim olayın ikinci perdesine uyandımmı uyanamadımmı? işte açıklıyorum o gece bu olaydan sonra gittim annnemin koynuna sokuldum sarılıp uyuduk herzamanki gibi(babam ben daha annemin karnında 3,5 aylıkken öldüğü için ben büyüyüne kadar hep beraber uyuduk o günleri hep özlerim çünkü kendimi güvende hissederdim) sonra saati yine hatırlamıyorum ama o çizgi filmin saatinde burnuma deyen bir şak sesiyle uyandım nemi oldu meğersem annemi (yazya) bir sivrisinek ısırmış annem ona uyanmış sonra sineği öldürmek için uğraşırken sinek benim burnuma konmuş annemde sineğe vuruyım derken benim küçük minik sevimli burnuma vurmuş sonuç olark ben uyandımmı eveeeeeeet uyandım peki bu olay ilk ve sonmuydu haaaaayıııııır



saygılar efendim

26 Haziran 2009 Cuma

MRS. SOFFEL (filmden)

yolun karşısından
küçük bir menekşe

bir mahkumu neşelendirmeye geldi
bir gün hücresine

küçük bir çiçek
gönderen sevecen bir el

sadece gerçek kalplerin anlayacağı
sevgiden bir sel

küçük bir menekşe
büyütülmüş sevgiyle

gönderene gelince
tanrı gülümsemiş yüzüne

o güzel ellerin sardığı
bu küçük armağan

gerçekten atan bir kalp için
daima dua edecek mezardan

şiirsel versiyon

olmak yada olmamak işte bütün mesele
Düşüncemizin katlanması mı güzel Zalim kaderin yumruklarına, oklarına
Yoksa diretip bela denizlerine karşı Dur, yeter demesi mi?
Ölmek, uyumak sadece! Düşünün ki uyumakla yalnız Bitebilir bütün acıları yüreğin, Çektiği bütün kahırlar insanoğlunun.
Uyumak, ama düş görebilirsin uykuda, o kötü. Çünkü, o ölüm uykularında Sıyrıldığımız zaman yaşamak kaygısından Ne düşler görebilir insan, düşünmeli bunu. Bu düşüncedir felaketleri yaşanır yapan.
Yoksa kim dayanabilir zamanın kırbacına?
Zorbanın kahrına, gururunun çiğnenmesine Sevgisinin kepaze edilmesine Kanunların bu kadar yavaş Yüzsüzlüğün bu kadar çabuk yürümesine
Kötülere kul olmasına iyi insanın
Bir bıçak saplayıp göğsüne kurtulmak varken?
Kim ister bütün bunlara katlanmak Ağır bir hayatın altında inleyip terlemek Ölümden sonraki bir şeyden korkmasa
O kimsenin gidip de dönmediği bilinmez dünya Ürkütmese yüreğini?
Bilmediğimiz belalara atılmaktansa Çektiklerine razı etmese insanları?
Bilinç böyle korkak ediyor hepimizi: Düşüncenin soluk ışığı bulandırıyor Yürekten gelenin doğal rengini. Ve nice büyük, yiğitçe atılışlar
Yollarını değiştirip bu yüzden Bir iş, bir eylem olma gücünü yitiriyorlar

...

olmak yada olmamak... işte asıl mesele bu... acaba zalim feleğin okuna, taşına göğüs germek mi, yoksa bu mihnet deryasına karşı koyarak hepsine son vermek mi daha asil bir hareket? ölmek: uyumak... hepsi bu kadar... ve bir uykuyla bütün kalp ağrılarını, vücudun yakındığı binbir tabii derdi dindirebilmek... işte varlığımızın özlediği netice! ölmek:uyumak, uyumak belki bir rüya görmek... Ahh! işte güçlük burda çünkü ruhumuz bu fani kalıptan sıyrılıp ölüm uykusuna daldığı an, nasıl bir rüya göreceğimizi kim bilir? işte bizi düşündüren ve uzun ömür felaketine katlandıran bu. yoksa kim bir yalın hançerle hayata son vermek varken, zamanın darbelerine ve hor görmesine, zalimin zulmüne, mağrurun küstahlığına, reddedilmiş aşkın sızılarına, adaletin sürüncemesine, mevki sahiplerinin hakaretine, liyakat ehlinin liyakatsizler tarafından aşağılanmasına katlanır? kim bu yüklere tahammül eder? eğer o keşfedilmemiş, o sınırlarından hiç bir seyyahın geri dönmediği alem, o ölümden sonraki şeyin dehşeti irademizi şaşırtmasa, ömrün meşakkatleri altında terler, inlermiyiz? bütün bunlar bize, bilmediğimiz fenalıklara atılmaktansa, içinde bulunduklarımıza dayanmayı hoş gösteriyor. işte hepimizi korkak yapan bu şuurumuzdur ve işte bu endişeler, azim ve kararımızı solduruyor, tüketiyor; yüksek ve önemli girişimler, bu sebepten dolayı, yönlerini değiştiriyor, faaaliyet özelliklerini kaybediyorlar. sus artık güzel ophelia, güzel peri, dualarında benimde günahlarımın bağışlanması için dua et

ikinci sahne hamlet ve horatio arasında hamletim derki:

bir serçenin düşüşünde bile hikmet vardır. şimdi olmayacaksa sonra, sonra olmayacaksa şimdi olacaktır. her halde olacak şey olur, yeter ki hazır bulunalım. madem ki insan sahip olduğu herşeyi arkasında bırakmaya mahkumdur, o halde vakitlice bırakmaktan ne çıkar?

25 Haziran 2009 Perşembe

expression

Beni Tanri da Muhammed de, ne Islam ne de Hiristiyanlik o kadar ilgilendirmiyor... Ben yoksam bana ne Allah'tan! Keske hic varolmasaydim.. Varolduguma göre! Varolduktan sonra yok olmak. Olmak ya da olmamak. Iste butun mesele bu. Oncekiler simsekten korkuyolardi, tabiat olaylari karsisinda caresizliklerinden bir tanriya siginiyolardi. Paratoner icat oldu kimse simsekten korkmaz oldu. Bilim gelistikce tabiat olaylarina insanlar kontrol altina almaya basladilar. Dogum kontroluyle varolusa, insanin dunyaya gelmesine etki edebiliyolar.Ama insanlar sadece bunlardan dolayi tanriya inanmazlar. Bir Tanri inancinin en buyuk sebebi : Ölümdür. Bir sey soylim mi? Kimse yapmacik olmasin. Inanmamak bizim icin cok lüx. Ölum bir golge gibi basmizdayken inanmamak mantıksiz. Belki 1000 yil sonra bilim olume care bulur. Ölumun gizemini aciklar. Ama su an icin inanmamak cok buyuk bir risk. Oyle bir risk ki insana hicbir sey kazandirmiyo! Ya dedikleri gibi bir Tanri varsa? Yoksa zaten bir sey kaybetmeyiz. Ama varsa inanin bu bir felaket olur. Kimse ölüme care bulmadan benden Tanriya inanmamami istemesin kimse.Ölüme çare bulmadan insanlardaki Tanri inancini -ki bu pisikolojik bir ihtiyactir- kaldirmaya calismak çok buyuk bir sorumluluk ister.YOK OLMAK ISTEMIYORUM!!!